Mutluluk ve şükretmek üzerine

Kronik mutsuzluktan mustarip   biriydim ben...
Hiçbir zaman elimdekiyle mutlu olmayı bilemedim...
Neyi başarırsam gözüm hep bir sonraki hedefteydi. Elde ettiklerimin tadını çıkaramadım bu yüzden bir türlü...

Bardağın dolu tarafına değil de boş tarafına bakmak gibi bir alışkanlık edinmiştim.
Mesela bir iş için uğraşır, çalışır, sonra onu elde ettiğim anda hemen bir sonraki iş için endişelenmeye, planlar yapmaya başlardım.
Kim ne verirse daha fazlasındaydı gözüm. Yetinmesini hiçbir zaman bilememiştim.
Hiç dönüp arkamı bakmadım kat ettiğim yola, hep bir sonraki sapaktaydı gözüm.
Hedeflerim hiç bitmedi. Hep daha fazlasını talep etmek benim için mutlulukla eşdeğerdi.
Yani mutluluk, sürekli olarak henüz olmayan koşullara bağlıydı...
Sonra bir gün elime Japon doktor Masaru Emoto'nun kitabı 'Suyun Gizli Mesajı' geçti.
Japonlar kelimelerin titreşiminin 'Kotodama' adlı bir ruhta yattığına inanırlar. Ve kelimelerin hayatımızda çok güçlü etkileri olduğuna...
Masaru Emoto duygusal titreşimleri fiziksel olarak ölçmeye karar vermiş. Bunun için de su kristalini kullanmış. Çünkü insan vücudu çoğunlukla sudan meydana geliyor.
Sonuç olarak Mozart veya Beethoven dinletilen buz kristallerinin göz kamaştırıcı olduğunu, Heavy Metal dinletilenlerin ise bozulduğunu ortaya koymuş. Bunların fotoğraflarını çekmeyi başarabilmiş.
Mesela şükretmek, sevmek kelimelerinin geçtiği konuşmalar yapılan su kristalleri yine düzgün ve çok güzelken, kötü sözlerin, küfürlerin geçtiği konuşmaları dinleyenler yine bozulmuş.
Çünkü her kelime, kendi içinde etrafına titreşimler yaymaktaymış. Evrende var olan her şey gibi... Her şey belli bir düzeyde titreşir...
Fotoğraflara hayranlıkla baktıktan sonra kendinize geliyorsunuz ve hayatınızda olduğu için mutlu olmanız ve şükretmeniz gerekenleri, her şeyi daha iyi fark ediyorsunuz.
Ve o güne değin ne kadar az şükretmiş olduğunuzu...
Ben başladım. Sevdiğim herkese onları ne kadar çok sevdiğimi daha çok söyleyeceğim bundan sonra.
'Tanrı'ya ailemi, sevdiğim işi, sevgilimi, dostlarımı, sahip olduğum her şeyi bana verdiği için ve beni bu denli sağlıklı kıldığı için şükrediyorum...'

Ruhumun yolculuğu
Bilenler bilir; astroloji benim özel ilgi alanımdır ve Hakan Kırkoğlu da benim hocamdır. Tam dört sene onun öğrencisi oldum.
Kendisi inanılmaz biridir. Bundan 20 yıl evvel başarılı bir bankacıyken bir gün aniden her şeyi bırakıp kendisini astrolojiye veriyor. O esnada eşi dostu, ailesi 'evladım, çıldırdın mı? Böyle iş mi olurmuş' diyor ama o bunlara kulaklarını tıkayıp içindeki sesi dinliyor.
Ve astrolojinin eski ve kadim bir ilim olduğu gerçeğini değil de ortalıktaki şaklabanlar yüzünden bir 'fal' olduğunu düşünenlere çok güzel bir örnek oluyor çalışmalarıyla.
Daha evvel 'Göklerin Bilgeliği' adlı eski, klasik bilgilerin yer aldığı bir kitap yazmıştı.
Yeni kitabı 'Ruhun Yolculuğu' geçen hafta çıktı. Doğumdan önceki güneş tutulması sayesinde bizim geçmişten getirdiğimiz davranış modellerimizin ve karmamızın ne olduğunu ve hayatımızdaki yerini anlatıyor.
Mesela ben bir İkizler burcuyum. Yani meraklı, hareketli, değişikliklerin peşinde, yerinde duramayan, zeki, bilgiye önem veren, öğrenmeye aç biri demek bu.
Ama doğum öncesi tutulmam Koç'ta. Yani öfkeliyim, dirençliyim ve savaşçıyım. Sürekli meydan okuyorum. Daha önceki hayatlarımda o kadar çok eril enerji olmuşum ve savaşmışım ki bu hayata bir savaşçının ruhuyla gelmişim. O yüzden bir olay karşısında hiç düşünmeden fevri ve güdüsel olarak savaş pozisyonunu alıyorum. Yaptığım röportajlara bakarsanız 'tüm hayatım savaşmakla geçti', 'ben hayata meydan okumuşum' türü cümlelere çok rastlarsınız.
Bir savaşçı, savaş meydanında ne yapar? Sadece kendisine ve kılıcına odaklanmalıdır. En ufacık şekilde dikkatini başka şeye çevirse ölecektir. Uzun hayatlar boyu bu şekilde yaşanınca ruh bencil, ilişki kurmayı bilmez, sadece savaşmayı bilir oluyor. Ve bu hayata ruhunuzdaki bu bilgiyle gelmiş oluyorsunuz.
Bu hayatta ise öğrenmeniz gereken şey bunun tam tersi, diplomasi ve ilişki kurmayı öğrenebilmek, önce 'ben' değil 'sen' diyebilmek, karşısındakini destekleyebilmek...
Benim testlerim bunlar.
Hakan Kırkoğlu'nun kitabı 'Ruhun Yolculuğu'nu okurken kendi içinizde bir yolculuğa çıkacak ve nedenini bir türlü anlayamadığınız davranış modellerinizi ya da başınıza neden sürekli aynı şeylerin geldiğinin yanıtını bulacaksınız...
Ve bence her ruhun neden burada olduğunu bilmesi, onları karanlıkta yürüme hissinden kurtaracaktır...

İtalyan mutfağı denilince...
Bana en sevdiğin dünya mutfağı hangisidir diye soracak olsanız hiç çekinmeden İtalyan mutfağı derim. Hem hafiftir hem de çok lezzetli.
Tabii İtalyan mutfağı denilince akla hemen makarnalar ve mozzarella peyniri gelir. Bin bir çeşit makarnaları ile tam benim damak tadıma göre...
Geçen hafta arkadaşlarım yeni açılar bir İtalyan restoranına davet ettiler.
İtalyan restoranı lafını duyunca bir sevindim, bir sevindim sormayın. Fakat nerede diye sorunca 'Kanyon'da'  yanıtı almak hoşuma gitmedi. Kanyon'da İtalyan restoranı mı olurmuş, olsa olsa fast food olur dedim ama tıpış tıpış da gittim.
Tüm önyargımla birlikte Obika adlı restorana girip, bize ayrılan masaya oturduk. Ben klasik İtalyan yemekleri yeriz diye düşünürken birden arkada bir mozzarella bar fark ettim. Meğer buranın en önemli özelliği buymuş. Yurtdışında sadece mozzarella bar olarak hizmet verirken burada İtalyan yemekleri de yer alıyor mönüde.
Masaya ilk önce üçlü bir mozzarella tabağı geldi. Biri sade, biri kremalı, biri de füme. Hayatımda yediğim en iyi mozzarella olduğunu itiraf etmeliyim. Hele füme olan hala rüyalarıma giriyor, o derece.
Mozzarellanın özelliği inek sütünden değil, manda ya da bufalo sütünden yapılıyor olması. Türkiye'de yediğimiz mozzarellaların çoğu inek sütünden yapılıyormuş.
Şarküteri tabakları ve seçtiğimiz diğer yemekler de çok iyiydi. Neyi beğenmedin derseniz; içeride bir tuvaletleri yok. Tuvalete gitmek isterseniz hemen karşıdaki sinemanın tuvaletini kullanmanız gerekiyor. Buna acil bir çözüm bulmaları gerek.
Bize seçtiklerimizle ilgili bilgi veren garsona bir ara arkadaşım şöyle bir soru sordu:
'Neden marka logonuz Japon harfleri kullanmışsınız gibi görünüyor?'
40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi bu soru ve o ana kadar da dikkat etmemiştim ama heyhat doğru bir gözlem çıktı. Obika, Japon usulü İtalyan yemeği servisi veren bir yermiş.
Yediğimiz her şeyi çok beğenince dayanamayıp 'ben burayı yazıp, önereceğim' dedim. Öyle de yapmış oldum zaten...

Gel de inan!
- Wikileaks belgeleri tüm dünyada maskeleri düşürdü...
- Belgelerden anlaşıldığı üzere tüm ülkeler birbirleri hakkında saydırmış da saydırmış. Dedikoduların bini bir para. Şimdi kimseler duymayacak diye arkadan saydırdığın ülkeler ve kişilerle ilişkilerinin gel de eskisi gibi devam edeceğine inan...
- 10-15 sene evvel internet yoktu. Dolayısıyla böyle bir olayın yaşanması da imkansızdı. Gel de şimdi Amerika'nın kendi yarattığı küreselleşmeden çok memnun olduğuna inan...
-Her ülke belgelerin kendini ilgilendiren kısımları dışında ilişki içinde oldukları ülkelerle olan kısımlarının da üzerine atladı. Gel de şimdi herkesin içinde bir röntgenci ruhu vardır sözüne inanma...
- Diplomasi incelik isteyen bir iştir. Birine şahsi olarak olumsuz duygular beslesen de bunu dile getirmeden ilişki kurman gerekir. Diplomasi budur ya; gel de şimdi diplomatların işine gücüne bakan, ciddi, asla dedikodu yapmayan, birilerine ilkokul çocukları gibi lakap takmayan kişiler olduğuna inan...
- Wikileaks belgelerinin tüm dünyada yarattığı diplomatik depremi ve ayrıntılarını kendisine aktaran yardımcılarına kahkahalarla gülerek karşılık veren İtalya Başbakanı Berlusconi'nin matrak, eğlenceli ve gamsız biri olmadığına gel de inan...

HAFTANIN SÖZÜ
Bir pesimist her fırsatta zorluğu görür. Bir optimist ise her zorlukta fırsatı.                                                              
William Churchill

Başak Sayan İletişim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Başak Sayan Sosyal Medya