Zorluklar yaşamanın ardındaki anlam...

Hiç kimse doğarken nasıl bir ortama doğacağını seçemiyor... En azından bu boyutta...
Kimi çok şanslı oluyor ve bolluk, bereket içinde, onu sevgiyle büyütecek bir ailenin içine doğuyor kimi ise şanssız oluyor, sefil bir ortamın içinde, aç, susuz, türlü zorluklarla boğuşarak dünyaya geliyor...


Ama bir şekilde, hayatta her şeyin bir nedeni var. Büyük resmi hemen göremediğimizden anlayamayabiliyoruz sadece.


Belki de bin bir türlü zorlukla hayata başlayan birinin gitmesi gereken nokta için gereklidir o zorluklar neticede...


Leonardo Da Vinci İtalya'daki küçük bir kasabada bir noterin gayrimeşru çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Annesi ise Arap bir köleymiş. Babası Pierro kadını başından atmak için hemen bir ocakçı ile evlendirmiş.


Babasının evliliğinden 15 kardeşi olan Leonardo'nun annesi ile ilişkisi de korkunçmuş. Başka çocuklar da dünyaya getiren annesi hiçbir zaman ona oğluymuş gibi davranmamış.

Gayrimeşru olması o zamanki hükümler gereği Leonardo'yu üniversiteye girme, hekimlik veya avukatlık gibi meslekleri seçmesinden mahrum bırakmış bir de.

Ve böylece içe kapanan Leonardo defterlerine notlar, çizimler, felsefi gözlemler yazmaya, resimler yapmaya başlamış. Baktığınız zaman Leonardo Da Vinci'nin dehasını zaten tablolarından ziyade defterlerindeki çizimlerinden, notlarından anlıyoruz. Çağının çok ötesinde ve çığır açıcı nitelikte hepsi. Defterleri tam 13 bin sayfa üstüne üstlük bir de!

Defterlerinden bazılarında insan vücudunu tam anlamıyla doğru yansıtabilmek amacıyla bizzat kestiği kadavraların çizimleri var. Bazılarında ise o sırada herkese tuhaf gelen hayalleri...

Bir dizi defterde ise inanılmaz icatlar var. İlk paraşüt, ilk tank, banyo için sıcak ve soğuk suyun birlikte aktıkları bir musluk, ilk dalgıç tüpü, otomatik olarak açılıp kapanan kapılar, hendek açmaya yönelik bir vinç, makarna pişirmeye, yumurta dilimlemeye ve sarımsak ezmeye yarayan küçük mutfak aletleri gibi sayısız şey...


Gökyüzünün neden mavi olduğunu Lord Rayleigh'nin moleküler saçılmayı bulmasından tam 300 yıl önce açıklayabilmiş bir adam o neticede.


Defterleri adeta birer ansiklopedi. Üstelik garip bir biçimde tersten yazıyormuş ve yazdıkları ancak bir ayna yardımıyla okunabiliyormuş.


İlginçtir; gözlemlerim bana hayata zorluklarla başlamış insanların başarıya giden yolda daha azimli olduklarını göstermiştir her seferinde. Nedeni ise çok basit; başka şansları yoktu...


Mutluluk ve her türlü konfora sahip olanlar zaten doğuştan sahip oldukları şeyleri elde etme telaşı olmadığından tarihe damga vurmakta ve başarılı işler ortaya koymakta sıkıntı yaşarlar çoğu örnekte...

Yani...
Hayat benim için çok zor, tüm bu sıkıntılar neden var, niçin her şey benim başıma geliyor deyip üzülmek yerine, her zorluktaki fırsatı fark etmek gerek, her fırsattaki zorluğu değil neticede...


HAYAT KISA...
Akşamüzerine doğru aldım haberi...

Kötü haber çabuk duyulur denir ya, öyle bir şey işte.
Böyle öğrendim, uzun zamandır görmediğim bir tanıdığımın vefat ettiğini... Üstelik çok değil, topu topu 40 yaşına merdiven dayamışken... Son yılların korkunç celladı kansere yenilmiş.

Önce inanamadım duyduğum habere. Derken bir sıkıntı çöktü içime. Ne zaman bir ölüm haberi alsam inanamam öldüklerine. Sanki uzun bir yolculuğa çıkmış gibi gelir bana o kişi. Bu yüzden hiç gidemem cenazelere, mezarlıkları ziyarete... Bu şekilde hep yaşar dururlar uzak bir memlekette zihnimde...


Kansere yakalandığını fark edememiş, son anda gidebilmiş doktora. Gitmiş gitmesine ama 'yapacak bir şey yok' sözüyle dönmüş evine...


Son günlerde iyice fenalaşınca kaldırmışlar hastaneye ama daha fazla dayanamamış narin bedeni bu illete. Pes edivermiş en nihayetinde...


Genç, güzel, hayat dolu bir kadın... Her şeye sahip... Nereye isterse gidebilir, neyi isterse satın alabilir. Ama gel gör ki satın alınamayan tek şey sağlık işte...


Hayatın ne kadar kısa ve ne derece bilinmez olduğuna bir kez daha şahit olmak tuhaf bir korku doldurdu içime.


Gece uyumak için yattığım yataktan sabaha kalkabileceğime dair bir anlaşmam yoktu sonuçta Tanrı ile.


Ya da canımdan çok sevdiğim ailemin, annemin, babamın, kardeşlerimin ertesi sabah başlarına kötü bir olay gelmeyeceğine dair de...


Veya gülümsediği zaman bütün dünyanın aydınlandığını düşündüğüm sevgilimin şu kapıdan çıktıktan sonra geri dönebileceği konusunda bile...


Hayat bu kadar kısa, bu kadar belirsizken, günlük hayatın kör ettiği gözlerimizle bin bir türlü anlamsız sorunu dert etmek, küçük hadiseler yüzünden birbirimizin kalbini kırmak, manasız inatlaşmalarla birlikte geçirilebilecek güzel anları yok etmek niye?


Bir sabah uyanıyorsunuz ve bakıyorsunuz ki birkaç gün evvel aptal bir mesele yüzünden kavga ettiğiniz sevgiliniz yok artık yanınızda ya da tipik bir aile tartışması yüzünden kalbini kırdığınız anneniz veya babanız göçüp gitmiş...


Bir daha asla olmayacaklar...

Bir daha asla en ufak sorunda yanlarına koşup sizi avutmalarını bekleyemeyeceksiniz...
Bir daha asla gözlerine bakıp 'ne kadar güzel gülümsüyor' diye düşünemeyeceksiniz...
Bir daha asla geceleri ona sıkı sıkı sarılıp uyuyamayacaksınız.
Bir daha asla 'seni çok ama çok seviyorum' sözünü söyleyemeyeceksiniz.
Sanırım yanındakilerin, yanındayken anlamını ve kıymetini bilmek bu yüzden gerek işte.

Çünkü hayat kısa...

Çünkü hayat acı tecrübeler yaşatmakta usta...

 

GÜLÜNESİ ŞEYLER
1
Devlet Bakanı ve Baş Müzakereci Egemen Bağış'ın Başbakan'la rektörlerin buluşmasını protesto eden ve polis tarafından şiddetle bastırılan öğrencilerin attıkları yumurtalarla ilgili 'Yumurta atma diye bir özgürlük duymadım. Keratalar o yumurtaları atacaklarına getirselerdi yumurtalı sucuk yapıp konuşsaydık' demeci... Eh, burası Türkiye ne de olsa...

2
Polisin, öğrencilerin protestosunu bastırırken adeta teröristlerle karşı karşıyaymış gibi davranmasına, gençlerin ağızlarını, burunlarını kırıp hamile bir kızın çocuğunu düşürmesine neden olan olaylarla ilgili olarak yazılan 'Hamile kızın protestoda ne işi vardı' sözleri... Bunu yazanların hakkaniyetlerinden şüphe etmekteyim...

3
WikiLeaks sitesinin kurucusu Assange'nin tutuklanma sürecinde çapkınlığının rol oynaması. Birlikte olduğu kadınla ikinci kez sevişirken prezervatif kullanmaması sonucu kadının polise şikayette bulunması, polisin de bu durum karşısında kadının tecavüze uğradığına karar vermiş olması. Şimdi buna ne denir? Gel de gülme! Allah'tan öyle polislerimiz yok memlekette. Yoksa tüm yurdum erkekleri topluca içeri alınırlardı bu durumda...

4
Zafer Ergin'in karısı Binnaz Ergin'in, eşinin beraber olduğu iddia edilen Neslihan Yavuzcan'la ilgili söylediği 'Kadın asalak gibi, bırakmıyor kocamın peşini' demesi... Sanki kocası Yavuzcan'la tam iki senedir o davet senin, bu davet benim gezip tozmuyor. Ya görmezden gelmeye devam edeceksin ya da ilişkisini uluorta yaşayıp seni bu duruma düşüren kocana gereken ayarı vereceksin...

5
Karısının bu çıkışı üzerine mikrofon uzatılan Zafer Ergin'in ise 'Bu yaşananlar benim dışımda olan şeyler. Yani beni ilgilendirmeyen şeyler' demesi... Vallahi neresinden tutarsanız tutun içler acısı. Hem         40 yıllık karını uluorta rencide edecek, küçük düşürecek şekilde davran hem de kadın patlayınca beni ilgilendirmeyen şeyler de. Pes...

6
Hüner Coşkuner isimli Türk sanat müziği sanatçısının 50 yaşında övünçle yaptığı 'Halen bakireyim' açıklaması... Üstelik yetmemiş bir de 'İsteyen gelsin, ispatlayayım' demiş. Ne diyeyim bilemedim...

7
Ülkücülerin, 'Öyle Bir Geçer Zaman ki' adlı dizinin setini 'ülkücüleri kötü gösteriyor'   sebebiyle basması... Bir 'yurdum insanı' vakası daha. Böyle şeyler ancak burada olur...


GÜNÜN SÖZÜ
Ömrünü seyahatle geçirenler birçok otelci bulur ama dostluk kuramaz. Lucius Annaeus Seneca

Başak Sayan İletişim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Başak Sayan Sosyal Medya