Güçlü erkek...

Güçlü erkek severim ben.
Adamda baktığım ilk şeydir güç.
Bu güç, öyle bir şeydir ki yeryüzünde ondan büyük afrodizyak yoktur kanımca.

Büyüler insanı.
Kadına kendini kadın gibi hissettiren yegane şeydir bu.
Güçlü erkek...
Ne para pulla ölçülebilir değeri ne de mal mülkle.
Ne acıdır ki gücü hep bununla özdeşleştirir insanoğlu.
Bol parası oldu mu, güçlü zanneder kendini. Ya da fazlaca malı mülkü.
Şöhreti de güç zannedenler az değildir ama.
Hatta çulu çaputu da.
Ama hiçbiri anlamaz gerçek gücün nerede olduğunu.
Hiç biri bilmez gerçek gücün bunlar olmadan var olduğunu aslında.
Güç erkeğin kimyasıdır, eğer varsa.
Ayağının altındaki halı kaysa, sahip olduğu her şey yok olsa bile kaybetmez hiçbir zaman işte bu yüzden.
Güç bir tavırdır. Şahsiyet sahibi olmaktır. Eğilip bükülmemektir.
Güç korkmamaktır duygulardan.
En kötü anda da yanında olacağını bilmektir, güvenilmektir.
Güç sahip çıkmaktır kadına.
Ama maço bir tavırla değil. İncelikle, şefkatle, aşkla...
Güç, az bulunan bir şeydir. Bu yüzden kıymetlidir.
Güçlü adam ise daha da az...
Bu yüzden bulundu mu kıymeti bilinmelidir.

HAFTANIN FİLMLERİ
Şirinler
Çocukken en sevdiğim çizgi film şirinlerdi.
Öyle ki başladığı zaman aklım başımdan giderdi.
Şirin Baba'nın, Şirine'nin, Gargamel'in, Azman'ın, diğer şirinlerin maceralerını izlemek için her şeyi bir kenara atardım.
'Şirinler'in 2011 model versiyonu vizyona girdi denince 'hadi canım' dedim. Yine çizgi film olduğunu zannettim ama değilmiş.
Açıkçası pek bir şey beklemeden girdim filme.
Belki biraz çocukluğumu yad eder, o günlerin bu çok sevilen figürlerini yeniden hatırlarım dedim.
İçeri girmeden evvel tek yetişkinin biz olacağımızdan da korktum haliyle.
Ama yanıldım...
Salon çocukluğu 'Şirinler'le geçmiş bir dolu yetişkini barındırıyordu.
Ve hepimiz film boyunca kahkahalarla güldük.
Eski çocukluk günlerini anımsamak da cabası...
Sanırım biz küçükken hayallerimiz büyük. Büyüdükçe küçülüyor ne yazık ki...
Maymunlar Cehennemi: Başlangıç
Daha evvel çekilmiş filmlerin günümüz versiyonlarını izlemeyi sevmem pek.
Eskisinin tadı öyle bir yerleşmiştir ki hafızama yenisine adapte olamam bir türlü, o tadı bulamam.
Ama gel gör ki 2011 model 'Maymunlar Cehennemi' bu fikrimi altüst etti.
Görsel efektlerle zenginleştirilmiş filmi başından sonuna heyecanla izliyorsunuz.
Hayvanlar üzerinde bin bir türlü deneyler yapan insanoğlunun yaptıklarının nelere mal olabileceği fantastik bir şekilde anlatılırken kendinizi yer yer insanlara kızarken bulabilirsiniz.
Yeryüzündeki en yırtıcı hayvan insan. Çünkü en yırtıcı dediğimiz hayvan bile sadece yaşamak için öldürür, insan gibi zevk uğruna değil.
Film görüntüleri, kurgusu, dinamizmiyle oldukça sürükleyici. Hatta filmin sonunda ikinci filmi çok fazla bekleyemeyeceksiniz hissine kapılıyorsunuz...
Bence paranıza değer...

ZORLU CENTER
Evim, yeni yapılmakta olan 'Zorlu Center'ın hemen yanı.
Haliyle aylardır yanı başımda dev bir inşaat sürmekte.
Gece gündüz ara vermeden çalışıyorlar deyim yerindeyse.
Öyle ki bazı geceler uykumdan uyanıp penceremi açtığımda çalışan işçilerin birbirlerine seslenip konuştuklarını dahi duyabiliyorum.
Ne yirmi dört saat süren inşaat sesi, ne işçilerin gürültüsü, ne trafiğin zaman zaman zorlanması umurumda değil. Hepsi tolere edilebilir şeyler.
Ama beni en çok deli eden şey, arabamı yıkattıktan eve gelene kadar olan sürede tekrar toz, toprak, çamur içinde kalması.
Yıkatmaya para dayanmıyor nerdeyse.
Hayır, boş ver yıkatma, geç diyeceğim ama leş gibi araba kullanamam hayatta.
Bu ara burada herkes bundan musdarip.
Tüm bu sorunun nedeni işçilerin sürekli etrafı hortumlarla sulaması.
Toz kalkmasın diye yapıyorlar ama daha beter oluyor bu sefer.
Bence Zorlu yönetiminin burada yaşayan insanlara birkaç aylık 'oto yıkama' hediye etmesi gerekiyor.
Acil...

YOBAZLIĞIN DANİSKASI...
Geçen hafta bir belediye otobüsünde şort giymiş bir kadına, adamın biri 'halkın ahlakını' bozduğu gerekçesiyle saldırdı.
Bu haber birtakım medyada yer bulurken, muhafazakar medya üzerine gitmemeyi tercih etti.
Halbuki en çok üzerine gitmesi gereken muhafazakar medya.
Öyle ya, ne zamandan beri yaşam tarzına saygılı olduklarından bahsediyorlardı.
Kimsenin inancına karışmamanın en önem verdikleri şey olduğunun altını çiziyorlardı.
Dostça, kardeşçe bir arada yaşamak istediklerini belirtiyorlar.
Şimdi aynı şey türbanlı bir kadının başına gelmiş olsa yer yerinden oynardı.
Yıllarca çifte standarttan dert yanıp zamanı gelince aynı çifte standardı sergilemek ne derece doğrudur, düşünmeliler.
Halkın yüzde ellisinin 'İran' olmaktan korktuğu bir ülkede, böyle bir davranışı görmezden gelmek bu korkuyu sadece arttırır...

HAFTANIN SÖZÜ
'Felaketin bir iyiliği varsa, o da hakiki dostlarımızı tanıtmasıdır.'

Başak Sayan İletişim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Başak Sayan Sosyal Medya