Son bir ayım...

Son birkaç haftadır yazılarıma ara vermek zorunda kalmıştım.
Üst üste geçirdiğim sağlık sorunlarını ve ameliyatı, ağır bir faranjit izledi.
Ve tabii tüm bunlar olurken benim hasta yatağımda yatmak yerine dizi setlerinde sabahladığım anlar da oldu.

Yeni dizimi çekerken bir yandan da düşünmeden edemiyorum.
Sanırım dünyanın en zor mesleği bizimki...
İzleyenler ve işin içinde olmayanlar rahat ve özenilesi bir iş olduğunu düşünse de işin içine bir kez girince ne olduğunu anlıyorlar.
Saatlerce sette beklemek,  soğukta ayazda dur durak demeden koşturmak, kimi günler sabah  başlayan setin ertesi sabah bitmesi ve birkaç saatlik uykuyla tekrar devam edilmesi; bakınca görülebilen şeyler değil.
Yapımcısı için ayrı zorluklar, teknik ekip için ayrı, oyuncular için ayrı zorluklar var.
Bir süre öncesine kadar dünyanın en zor iki işinden biri diyordum;
Biri madencilik, diğeri filmcilik...
Artık kanaatim değişti.
Madenciler bizden daha zor şartlarda çalışmıyorlardır; emin olun.

MEĞER İSTEYİNCE OLUYORMUŞ
Meğer oluyormuş...
Daha düne kadar sayıkladığım 'özgürlüklerimden vazgeçmem de vazgeçmem, gerekirse sevgilimden vazgeçerim' deyişlerim boşunaymış.
Benim o asi ve marjinal ruhum da önünde sonunda bir kadın ruhuymuş.
Daha önce özgürlüğüm olduğunu düşündüğüm bazı konularda karşımdakine göre hareket edebiliyormuşum. Ama yine de bir ayrıntıya dikkat çekmeli.
Bir şeyi yaptırmak var, yaptırmak var...
Karşıma geçip de 'bunlar yasak, yapamazsın asla, izin vermiyorum, istemiyorum' diyen biri olsaydı belki de  asi ruhum daha da kamçılanırdı.
Ama benimki fena akıllı...
Neyi yapmam hoşuna gitmiyorsa bunu öyle bir şekilde söylüyor ki içimden söz konusu durum her neyse ona bir son verme arzusu yükseliyor.
Kendimi hem özgür hem de fena halde bağlı hissediyorum.
Ne çok uzağa gitmeme izin veriyor ne de tamamen rahat bırakıyor.
Taktiği ondan kaptım.
Aynısını kendisine uyguluyorum, sonuç aynı...
Yani neymiş;
İnsan ruhunu dizginlemek, tıpkı bir atı koşarken bacaklarınla sıkı sıkıya mahmuzlayıp, dizginleri gevşek bırakmak gibiymiş...
Ve bir aşk yıllarca beklenip yaşanıyorsa her şey bambaşka olurmuş.
Belki de Tanrı'nın daha evvel yanlış insanları göndermesinin nedeni, doğru insanı bulunca daha fazla minnettar olmamız ve değerini   bilmemiz içinmiş...

'FETİH 1453'E DAİR
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'un fethini anlatan 'Fetih 1453' filmi daha vizyona girmeden konuşulmaya başlanmıştı.
Vizyona girdi, daha çok konuşuldu.
Tam da tahmin ettiğim gibi filmi çok beğenenler ve acımasızca eleştirenler diye ikiye ayrılan bir kitle oluştu.
Bir filmi beğenirsiniz, beğenmezsiniz... Kimi olağanüstü filmler sizin için bir şey ifade etmez, kimi saçma sapan filmler öyle bir noktanıza dokunur ki içinizde sizin için anlamı bambaşka oluverir.
Bu açıdan filmi beğenenler kadar beğenmeyenlerin de fikrini söylemesini önemli bulurum.
Ama bir üçüncü grup var ki bu içler acısı işte.
Varoluş nedenini daha tam ortaya koyamamış, bugüne dek şöyle esaslı bir iş yapamamış bir grup insan acımasızca eleştiri yağmuruna tuttular filmi.
Yok, orası böyleymiş de şurası şöyleymiş de efektler iyi ama senaryo kötüymüş de daha iyisi yapılabilirmiş de...
Hem filmi, hem yapımcısını hem de oyuncularını kıyasıya eleştirdiler.
Yorumları okurken veya dinlerken güldüm.
Be ey insafsızlar demek geldi içimden;
Önce siz bir şey ortaya koyun ki bu şekilde eleştirilerinizi yaparken sağlam bir zemine otursun, yoksa komik oluyorsunuz.
Daha iyisi yapılana kadar da en iyisi bu!

MART AJANDASI
1 Milano ve Roma'nın en ücra köşeleri bile keşfedilecek. Meşhur aşk çeşmesine sevgiliyle gidilip havuza atılan parayla dilenen dileğin ne derece tuttuğuna gözlerimle şahitlik edilecek.
2 Bir arkadaşın önerisi olan Milano'daki Piazza Duomo'daki Rinascente binasının solundaki sokakta Luini'nin şarküterisinde panzerotti yenilecek. Bunu yemeden Milano'ya gitmiş sayılmazsınız diyor.
3 Bulunduğum süre boyunca hayatta en sevdiğim şey olan makarna ve pizza ile besleneceğimden seyahatten bir hafta önce diyete başlamak, hatta son iki gün mümkünse sadece otla beslenmek.
4 Zara ve Massimo Dutti'nin her sene tüm dünyaya sunduğu kreasyonların dışında sadece Milano'ya özel hazırladığı kreasyonu görmek ve alabildiğim her parçayı satın almak. Tabii bu arada sevgilimin sinirlerine hakim olması için tüm önlemler alınacak.
5 Da Vinci'nin 'Son Yemek' adlı başyapıtını görmek için Santa Maria Della Grazia Kilisesi'ne gitmek. Burada Dan Brown'u da anmadan geçmemek.
6 Setteki yoğun ve akıl almaz çalışma trafiğimden fırsat bulunup vizyondaki tüm filmler görülecek.

Başak Sayan İletişim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Başak Sayan Sosyal Medya